BARTU EKEN / KANAL7 DIŞ HABERLER SERVİSİ
Tonlarca ağırlığa sahip bombaların yarattığı tahribat, basılan evler, yerlerinden edilen aileler ve kurşuna dizilen bebekler..
Filistinlilerin “felaketi” 1948’den bu yana devam ediyor.
76 yıl önce 600’den fazla Filistinli sivil Deyr Yassin bölgesinde Siyonist teröristlerin saldırısına uğradı.
Olayda 100’den insan hayatını kaybetti.
1948’den bu yana Filistin topraklarında zulüm sona ermedi.
7 Ekim’i ve sonrasında yaşananları anlamak için, 1948’e giderek Nekbe olarak adlandırılan felaket gününe bakmak gerekiyor.
Filistinliler için Nekbe 14 Mayıs tarihinde İsrail’in ilk başbakanı olan David Ben Gurion’un ve beraberindeki 25 kişinin Tel Aviv Müzesi’nde İsrail’in Bağımsızlık Bildirgesi’ni dünya kamuoyuna ilan etmesiyle başladı.
Bu nedenle İsrail Devleti’nin resmen ilan edildiği günün ertesi olan 15 Mayıs, Filistinliler için Büyük Felaket olarak isimlendirildi.
O tarihten itibaren Yahudi çeteleri ve siyonist terör Filistinlileri hem sistematik göçe zorladı hem de bulundukları yerde katliamlar gerçekleştirdi ve aynı zihniyet bugün Gazze’ye ve işgal altındaki Batı Şeria’ya saldırmaya devam ediyor.
İsrail’in kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği saldırıların ardından, 12 milyon 700 bin Filistinlinin 8 milyon 260 bini dünyanın çeşitli yerlerine mülteci olarak gönderilmiş durumda.
Yurtlarından edilmiş vaziyette hayata tutunmaya çalışıyorlar.
Vatanlarını terk etmeyenler ise İsrail bombardımanı altında yaşıyor.
Ölüm, yaralanma riski ve açlıkla boğuşuyorlar.
YAHUDİ GÖÇÜ FRANSIZ-İNGİLİZ ORTAKLIĞINA DAYANIYOR!
Nekbe’nin tarihinin 2 yüzyıl öncesine uzandığını söylemek mümkün.
Fransızların ünlü generali Napolyon Bonapart, 1799’da Osmanlı idaresi altındaki Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikrini gündeme getirdi.
Sonraki süreçte plan somutlaştırılarak uygulamaya konuldu.
Dünyanın birçok farklı noktasına sürgün edilmiş olan Yahudiler gruplar halinde Filistin topraklarında toplanmaya başladı.
Böylelikle siyonistlerin Filistin’e saldırması için zemin hazırlandı.
Osmanlı Devleti yaklaşan tehlikeyi fark etti.
Kendi topraklarındaki göçü engellemek için tüm diplomatik yolları kullandı.
Ancak güçsüzleşen devlet hükümetin çabaları yetersiz oldu ve Filistin’e Yahudi göçü devam etti.
Napolyon’un planını devam ettiren bir başka isim yine ünlü bir General olan İngiliz Edmund Allenby’dı.
İngilizler, Aralık 1917’de Kudüs’ü işgal ederek, Filistin’in Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti’ne bağlılığını sonlandırdı ve siyonistlere hareket alanı açmayı sürdürdü.
Bölgenin aynı yıl İngiliz mandasına girmesiyle Filistin’e Yahudi göçü daha da hızlandı.
İngiltere Dışişleri Bakanlığının 1917’de yayımladığı ve Yahudilerin Filistin’de devlet kurmasını öngören “Balfour Deklarasyonu” ile Londra, İsrail’in kurulmasına desteklerini resmen ilan etmiş oldu.
Bölgenin demografik yapısını değişmesinin başlamasıyla Filistinliler yaşananlara karşı çıktı.
İngiliz Ordusuna ve manda hükümetine karşı isyan hareketlerine girişti.
İşgalci İngilizler isyanları bastırmakta zorluk yaşamaya başladı.
Devreye Yahudi terör örgütleri sokulma kararı alındı.
İNGİLİZLER İSYANLARI BASTIRMAK İÇİN TERÖR ÖRGÜTLERİNİ KULLANDI
İngilizler, Siyonist Yahudilerce kurulan, Haganah terör örgütünü kullanarak isyanları bastırmaya çalıştı.
Kurulan bir başka terör örgütü ise Irgun’du.
Irgun’ün başına, Menaham Begin önderliğinde bir soykırımcı getirildi.
O dönemde kurulan örgütler binlerce sivil Filistinliyi canice katletti.
Nitekim, Begin sonraki yıllarda İsrail başbakanlığı da yapmıştır.
Yahudilerin terör örgütleri, zaman içinde İngilizleri de hedef aldı.
Bunun temel sebebi Londra’nın bölgede dengeyi sağlayabilmek için Yahudi göçünü sınırlama kararı almasıydı.
1945 yılında Hagana, Irgun ve Stren terör örgütleri bir araya geldi.
‘Birleşik Direniş Hareketi’ni kurdu.
Bu adımdan sonra terör yoluyla işgal faaliyetleri daha da hızlandı.
İngilizler, kendileri de hedef olmasına rağmen, terörle mücadele konusunda pek de istekli değildi.
Kudüs’te yaşananların kendi dış politikalarının önceliği olmadığı kanaatine sahiplerdi.
Tarihler 29 Kasım 1947’yi gösteriyordu.
BM Genel Kurulu’nda Filistin’in, Yahudi ve Filistin devleti olarak bölünmesini öngören karar onaylandı.
Karara başta Filistinliler olmak üzere Arap ülkeleri karşı çıktı.
Ancak siyonistler ise durumu memnuniyetle karşıladı.
Zira yapacakları yeni saldırıların ve yayılmacı politikalarının sözde meşru zemini oluşmaya başlamıştı.
İSRAİL DEVLETİ’NİN KURULUŞUYLA SALDIRILAR YOĞUNLAŞTI
Filistin’de İngilizlerin manda yönetimi sona erer ermez de İsrail devletinin kurulduğu açıklandı.
Bu tarihten sonra Yahudilerin “kendilerine ayrılmış” bölgelere göçleri büyük ölçüde artışa geçti.
11 Temmuz 1948’de Moşe Dayan’ın komutanlığında kurulan İsrail Ordusu birçok Filistin köyünü bu terör örgütlerini kullanarak işgal etti, katliamlara imza attı.
İsrail, yaklaşık 27 bin kilometrekarelik ve yüzde 85’inden fazlası tarihi Filistin toprakları üzerine kuruldu.
İsrail güçleri, Nekbe’de Filistinlilere ait 774 köy ve kasabayı işgal etti.
531’ini ise tamamen yıkarak yok etti.
Ayrıca bu dönemde Filistinlilere yönelik 70 katliam gerçekleştirildi ve yaklaşık 15 bin kişiyi acımasızca öldürdü.
Birçok tarihi Filistin şehri de Yahudileştirildi.
Ve Büyük Sürgün’den önceki isimleriyle anılmaya başlandı.
Bu süreçte Necef Çölü bölgesinde yaşayan Bedevi kabileler de yerlerinden edildi.
Ayrıca yerleşim bölgelerinin isimleri değiştirildi ve kültürel kimlikleri hedef alındı.
İşgalden yana olan kabileler İsrail tarafından korundu.
Onların iyi bir hayat yaşadığı tiyatrosu da dünyaya yayıldı.
Böylece İsrail hükümetiyle dost olmanın, insanların refahını sağladığı propagandası yapıldı.
Mısır, Suriye, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün tarafından oluşturulan Arap orduları bu gelişmeleri dikkatle izledi.
Kısa bir süre sonra da daha aktif bir yol oynadı.
İsrail’e savaş ilan etti.
Çünkü Arap devletlerinin karşısında, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de olması, İsrail’i kesin bir zafere ulaştırdı.
Bu savaşlar, 3 Mart 1949’da İsrail’in BM’ye tam üye olarak kabul edilmesiyle sona erdi.
İsrail önce ABD sonrasında ise pek çok ülke tarafından tanındı.
SİYONİSTLERİN KAN DONDURUCU İDDİALARI!
Siyonistlerin bugün de gerçekleştirdiği saldırılara baktığımızda, Filistin topraklarını işgal etmek için bir takım gerekçeler bulunuyor.
İlk iddia, 2 bin 70 yıl önce bu topraklarda İsrail devletinin var olduğuydu.
Babil Sürgünü sebebiyle dünyanın dört bir yanına dağılan Yahudilerin, hiçbir kural tanımadan bölgeye geri dönüşlerinin ve buraları ele geçirmelerinin doğal hakları olduğu inancına sahipler.
Dolayısıyla akan kan, göç ettirilen siviller, umurlarında değil.
Diğer bir iddia ise propaganda içeriyor.
“Filistinlilerin topraklarını satıp gönüllü olarak yurtlarını terk ettikleri” görüşü öne çıkartılıyor.
Siyonistlerin tekrar tekrar öne sürdüğü ve lobi çalışmalarıyla uluslararası kamuoyunda kendisine taraftar bulan bu gerekçeyle, Filistinlilere yapılan katliamlar ve tehcirler hafifletilmeye çalışılıyor.
Oysa bu iddianın aksine İsrail devleti kurulduğunda Yahudilerin bölgede sahip olduğu toprakların oranı yüzde 5’i geçmiyordu.
Sonuç olarak, Filistinlilerin 1948’de başlayan felaket günlerine, her gün bir yenisi ekleniyor.
Savaş zamanlarında şiddetli bombardıman, sağlık hizmetlerine ulaşamama ve gıda kıtlığı…
Ateşkes zamanlarında ise abluka altında bulunan gettolardan çıkamamak.
Sivillerin huzura kavuşması içinse tek bir yol kalıyor.
İki devletli çözümü dünyaya kabul ettirmek.
GÜNDEM
01 Kasım 2024SPOR
01 Kasım 2024GÜNDEM
01 Kasım 2024SPOR
01 Kasım 2024SPOR
01 Kasım 2024GÜNDEM
01 Kasım 2024GÜNDEM
01 Kasım 2024